13 Mart 2015 Cuma

Londra'dan ilk izlenimler

Merhabalar,
 
Bilenleriniz vardır, bilmeyenler için söyleyeyim, iş değişikliği sebebiyle Londra'ya taşındım. Çok yorucu bir ay geçirdim. Tekrar yazma fırsatı bulduğum için şu an çok mutluyum. Ancak kafama takılan bir konu var; acaba bloğumun adını "Londra topuklarımın altında" olarak değiştirmeli miyim? Şakayı bırakayım da size bir şeyler anlatmaya başlayayım.
 
 
 
İngilizler gerçekten de anaerkil bir millet. Türkiye ne kadar erkek egemen bir ülkeyse burası da o kadar kadın egemen diyebilirim. Bence  burada pagan kültürünün etkisi hala sürüyor. Kadınların gücü hala belirgin derecede fazla. Tam yerine geldim anlayacağınız.  Elbette istisnalar kaideyi bozmaz diye de ilave etmeliyim.  Gözlemlerim ve duyumlarımdan anladığım kadarıyla erkekler kadınlara karşı genelde daha zayıf. Evlenen erkekler, eşinin adeta kölesi oluyor, evli olmayanlar ise bağlanmaktan o kadar korkuyorlar ki şaşırır kalırsınız. Evlenmeyi bırakın, duygusal bir ilişkiye başlamak bile bir sorun buradakiler için. Özellikle tekrar vurguluyorum "duygusal bir  ilişki", yoksa tek gecelik ve cinsellik odaklı ilişkiler çok yaygın burada.
 
Türkiye'de kendimi iri sanıp zaman zaman sıkıntı yapardım. Alt tarafı  boyum 172cm ayaklarım da 40 numara, bir sorunum yokmuş diyorum şimdilerde. Burada kadınla erkeğin boy ortalamaları neredeyse aynı! Şaka bir yana burada uzun veya büyük ayaklı değilim artık. Ayakkabı mağazalarında  43-44 numaraya kadar kadın ayakkabısı bulabilirsiniz. Sokaklarda kilolu kadın da çok ve kilolu kadınlar istedikleri gibi giyiniyorlar, takdir edilesi bir durum.
 
Burada büyük göğüs revaçta, bizde kalça daha önde gibiydi sanırım. Bu açıdan doğru yerde olmadığımı söylemeliyim. Ancak güzel, biçimli ve düzgün bacak az... Bu da benim için bir artı sanırım. Kadınlarda yüzler daha naif ve zarif, elbette ki gözler de açık renk, hele kız çocuklar porselen oyuncak gibiler. Ancak kalın dudak daha nadir, ciltler ise çok açık renkli olduğundan oldukça sorunlu.
 
Giyim meselesine gelince, çok rahatlar, gündelik hayatta isteyen istediğini giyiyor ancak davet, yemek, toplantı, sosyal ve kültürel etkinliklerde ciddi bir giyim adabı var... Özellikle Cuma ve Cumartesi akşamları gece hayatı için şehir merkezine akan kalabalıklarda dekolte nasıl olurmuş görme şansınız da var. Ben Türkiye'de fazla cesur giyinmekle suçlanan biriydim ancak burada sıkıntı yaşayacağımı hiç sanmıyorum. İlginç diğer bir nokta ise güneşe hasret olunduğu için havanın soğuk olmasına bakmadan herkesin kolunu, bacağını açıp geziyor olması, ayaklarında çorap bile yok çoğu zaman. Yine de siz de benim gibi naylon çorap seven bir kadınsanız, burada  yılın on iki ayı çorap giymek mümkün, tam bir naylon çorap cenneti. 
 
Şimdilik benden bu kadar. İlk anda ilgimi çeken bazı konuları hızlıca toparlayıp  sizlerle izlenimlerimi bir an önce  paylaşmak istedim. Aklıma takılanları yazmaya devam etmenin dışında zaman zaman burada yaşadıklarımı ve gördüklerimi sizlerle paylaşmayı da sürdüreceğim.
 
 
Sevgiler,
Melissa
 

1 yorum:

  1. Bekledigimiz yazi. Tesekkurler. Izlenimlerinizin devamini bekliyoruz.

    YanıtlaSil