6 Ekim 2014 Pazartesi

Pin up

Merhaba,
 
 
Bu kez  keyifli ve güzel bir takıntıyla klavye başındayım. Çok sevdiğim bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bilmem pin-up kızlarını sever misiniz? Ben çok uzun yıllardır meraklısıyım.
 
 
Pin-up, İngilizce, iğnelemek, iğneyle tutturmak anlamına geliyor. Bu resimlerin geçmişi 1800'lerin sonuna kadar dayanıyor ama pin-up terimi ilk olarak 1940'larda İngiltere'de kullanılmaya başlanıyor. 19. yüzyılın sonlarında burlesque (günümüzde sanatsal striptiz diyebileceğimiz bir gösteri şekli) dansçıları ve aktrisler kendilerini tanıtmak için üzerinde fotolarının olduğu kartpostal boyutunda kartvizitler kullanmaya başlamışlar. Bu kartlar pek çok mekanda duvarlara bir iğne ya da raptiye yardımıyla iliştirilmeye başlanmış ve böylece ortaya pin-up terimi çıkmış. Pin-up lar fotoğraf veya çizim olabiliyor.
 
 
İkinci dünya savaşı sırasında askerlerin arasında dolaplarında pin-up kız resimleri saklamak çok popülermiş. Bu dönemde sembol haline gelen pin-up kızı ise Betty Grable olmuş. En ünlü pozunu verdiği fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz.
 
 
 
Uzun yıllar boyunca idealize edilen kadın formu ve giyim tarzı bu fotoğraf ve resimler yoluyla dergilerde yayınlanmış. En akılda kalan çizimler Gibson ve Vargas kızları ismiyle yayınlanmış olanlar. Hatta Vargas kızları o kadar tutulmuş ki ikinci dünya savaşında savaş uçaklarının burunlarına şans getirsin diye bu resimlerden yapılmış. Bu yıllarda çok sayıda pin-up çizeri çok hoş ürünler ortaya koymuş. Ancak zaman içinde bu resimler popülaritesini kaybetmiş.
 
Benim görüşüme göre pin-up resimleri, kadınların en zarif, en çekici, ve en güzel hallerini ortaya koyan resimler. 40'lar ve 50'lerin modasıyla birlikte ortaya harika resimler çıkmış. Resimler kesinlikle pornografik değil, en çok erotik diyebileceğiniz türde. Bence o zamanın modası olan jartiyerler ve çoraplar, topuklu zarif ayakkabılar, göğüsleri ortaya çıkaran büstiyerler ve korseler, dökümlü kumaşlardan yapılmış bluz ve gömlekler,kalem etekler ve kumaş şortlar  feminen tarzın zirvesini oluşturmuş.
 
 
 
Resmedilen kadın vücudu ne aşırı zayıf ne de kilolu, hafif balık etli ve ince belliymiş ki bence harika durmuş. Yüzler çok bebeksi ama makyajlı ve saçlar uzun tercih edilmiş. Duruş ve pozlar biraz utangaç, biraz  çocuksu ama içten içe ateşleyici olacak şekilde seçilmiş. Sonuçta ortaya çıkan bileşim bir harika olmuş diye düşünüyorum.
 
Açıkçası mümkün olduğunca o dönemin pin-up modasını yansıtan bir giyim tarzını hep benimsemişimdir. Elbette günümüz koşulları ve modasının imkan verdiği kadarıyla bunu yapıyorum. Size küçük bir itiraf; günlük giysilerimle birlikte jartiyer ve jartiyer çorabını  kullandığım zamanlar çok oluyor... Siz yine de kimseye söylemeyin...
 
Sevgiler, Melissa
  

 
 



26 Eylül 2014 Cuma

Kim normal, kim değil?

Merhaba,
 
 
Biliyorsunuz bloğun açıklamasında bile "normal görünen ama normal olamayan bir kadının hayatı" diye yazıyor. Aramızdaki normaller kimler? Normal kime denir? Neden normal olmak bu kadar önemli?
 
Normal, istatistiki bir terim aslında. Sosyal bilimlerde de çok kullanılan çan eğrisi olarak da bilinen bir olasılık dağılımı modelinden geliyor.
 
 
Eğrinin tam ortasında ortalama değer var ve değerler iki yana doğru bu ortalamadan uzaklaşıyor. Eğrinin altında kalan koyu mavi kısmım görüldüğü gibi ortalamaya yakın olanı ve çoğunluğu temsil ediyor. Bu bölge normallerin bölgesi. Sosyal bilimlerde çoğunluğun sahip olduğu özellikler normal olarak nitelendiriliyor. İki uçta kalanlar ise azınlık yani normal olmayanlar.

Anlaşılacağı üzere çoğunluk tarafından paylaşılan yaygın ve sıradan değerler normal olarak niteleniyor. Daha sıra dışı ve az bulunan değerler ise anormal oluyor. Bu şekilde toplumsal olarak normaller kendini daha iyi hissediyor ve zaman zaman da normal olmayanı dışlama eğilimi gösterebiliyor.

Peki normal olmayanlar olmasaydı normaller ne yapardı acaba? Mesela Einstein veya Newton diye birileri hiç olmasaydı, Kafka veya Salvador Dali hiç yaşamasaydı, Michael Jackson veya Mozart dünyaya hiç gelmeseydi nasıl bir yer olurdu burası? Bu saydığım çok bilinen isimler ister zekalarıyla olsun, ister yetenekleriyle olsun, ister de zaman zaman psikolojik sorunlara işaret eden düşünce tarzlarıyla olsun ufkumuzu açmış, dünyamızı renklendirmiş ve hayatımızı güzelleştirmiş insanlar. Ama hiç biri çan eğrisinin ortalarında değildi.

Farklı düşünen veya hisseden ve buna göre yaşayan ve üreten insanlar toplum için her zaman kabullenilmesi zor kişiler olmuştur ancak bu faydasız olduklarını göstermez, hele zararlı olduklarını hiç göstermez.

 

Hepimizin gariplik olarak görülen ufak tefek farklılıkları vardır. Hiçbirimiz her açıdan yüzde yüz normal değiliz. Pek çok normal özelliğimizin yanı sıra birkaç tane de normal olmayan özelliğimiz vardır. Bir ayak fetişisti veya bir cross-dresser veya köle ruhlu birinin bu özelliklerinin, adrenalin düşkünü bir ekstrem sporcudan, tüm gelirini eski plaklara harcayan bir koleksiyoncudan veya çikolata yemeden duramayan birinden esas olarak pek de bir farkı yoktur. Bu saydığım kişilerin hepsinin toplumun çoğunda olmayan, yani normal kabul edilmeyen bazı özellikleri vardır. Geri kalan tüm özellikleriyle normal olsalar da bu farklılıkları yüzünden toplum tarafından kabul görmüyor olabilirler.

Buradaki denge şu şekilde kurulmalıdır;  kişilerin farklılıklarını yaşarken toplumun genel işleyişine zarar vermekten kaçınmaları ve bunun karşılığında toplumun da onların farklılıklarını yaşamalarına engel olmaması. Bu denge sayesinde herkesin daha verimli, üretken ve mutlu yaşayacağı ortadadır. Daha çok insanın bu durumu görmesi ve anlaması dileğiyle...

Sevgiler, Melissa
 
 
 

22 Eylül 2014 Pazartesi

Bir eşitliğin iki tarafı: Sahibe ve köle

Merhaba,
 
 
Bu aralar sahibe, köle meselesi fazlasıyla kafamı kurcalıyor. Yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere sahibe ve köleyi, birbirini tamamlayan iki öğe, biri diğerinden çıkarıldığında sonucu sıfır olan bir denkleme benzetiyorum kafamda.
 
 
Bu düşüncelerimin sebebi okuduklarım ve gördüklerim sanırım. Köle, edilgenliği ruhunda hisseden, zihin ve beden teslimiyeti ile mutlu olan, yaşam sevincini itaat etmekten alan bir karakter. Sahibe ise baskın ve otoriter, yetkiyi ve gücü elinde tutmayı seven, olayları yönlendirmeyi ve karar vermeyi yaşamının bir parçası olarak gören bir karakter.
 
Bu kişilik özelliklerine sahip bireylerin birbirini tamamlayacağını düşünmemek mümkün değil. Kısacası her sahibenin bir kölesi, her kölenin de bir sahibesi olmadan kendisiyle barışık ve mutlu bir hayat sürmesi olası değil. Denklemin bir tarafını ortadan kaldırdığınızda veya tarafları, eşitliği bozacak şekilde değiştirdiğinizde denge ortadan kalkıyor.
 
 
 
Daha açık şekilde ifade etmek gerekirse denklemin bir tarafında bulunan yeterince edilgen olmayan bir köle veya yeterince baskın olmayan bir sahibe eşitliği bozuyor ve böyle bir ilişki, kişilere mutluluk getireceğine, tatminsizlik, utanç ve güvensizlik getiriyor.
 
Sahibe veya köle olmaya uygun olup olmadığını bilemeyen, kendini tanımayan, karakterinin özünü sorgulamamış bireylerin bu işe soyunmadan önce yapmaları gereken bazı şeyler var. İçine dönüp kendiyle yüzleşmek, bazen acı ve utanç verici de olsa, bazen egonuzu da zorlasa, bunu dürüst bir şekilde yapmak zorundasınız. Bu sadece köleler için değil, sahibeler için de geçerli.
 
Bütünlüğünüzün ve iç huzurunuzun ancak bir köle veya sahibe olarak yaşamaktan geçtiğini kendi içinizde onaylamadan bu yaşam tarzına girmek büyük bir hata olabilir. Köle de, sahibe de hayatlarını anlamlandırmak ve iyiye doğru götürmek için bu ilişkiyi yaşadıklarının ve birbirlerine muhtaç olduklarının farkında olmalıdır.
 
Rolleri birbirine zıt olsa da iki taraf da birbirine saygı duymalı ve birbirlerine kattıklarından dolayı ilişkilerinde karşılıklı sevgi de olmalıdır. Köle ne kadar edilgenliğinin pekişmesini arzuluyorsa, sahibe de o kadar baskınlığını üzerinde geliştireceği bir tebaa ihtiyacındadır. Özetle bu ilişki karşılıklı faydaya dayalıdır ve bu faydayı sağlayanlar karşılıklı saygı ve sevgiyi de  hak etmektedirler.
 
Uzun lafın kısası kendinizi iyi tanımadan sahibe veya köle rolüne soyunmamakta fayda var. Maalesef sanal ve reel  ortamda her iki rolde de yetersiz kalan bireyler mevcut. Köle olmak boynuna tasma takmak ve sahibesinin ayağını yalamaktan ibaret olmadığı gibi, sahibelik de topuklu ayakkabı giyip kölesine eziyet etmek demek değil. 
 
Bu rollerdeki bireylerin birbirini geliştirmeleri ve ilişkinin sonunda daha mutlu bireylere dönüşmeleri esastır. Sahibelik, ister amatörce ister profesyonelce (para karşılığında) yapılsın, bu iş ancak içinde bu duyguları barındıranlar tarafından doğru yapılabilir. Kölelik ise sadece meraktan veya normal cinsel ihtiyaçları karşılamak amacıyla kalkışılacak bir eylem değildir.
 
Her zaman olduğu gibi öncelikle insan olduğumuzu unutmadan, kalkıştığımız işin malzemesinin de insan bedeni ve duyguları olduğunun bilincinde olarak tercihlerimizi yapalım derim. Renkli ve farkında kalın.
 
Sevgiler, Melissa
 
 
 
 

18 Eylül 2014 Perşembe

Trans Cinsiyet

Merhabalar,
 
 
Bazen yazdıklarımdan sonra gelen bazı yorumlar beni yeni konularda düşünmeye ve araştırmaya sevk ediyor. Bu, son yazımdan sonra da oldu ve aklıma "trans cinsiyet" kavramı takıldı. Trans cinsiyet veya transgender kavramı, kişinin cinsel kimliğinin veya cinsiyetini ifade şeklinin, doğumunda sahip olduğu cinsiyeti ile uyumsuz olması durumunu ifade etmektedir.
 
Türkçe'mizde iyice birbirine girmiş kavramlar yumağı halinde bir konu bu. Travesti kelimesi bizde kadın gibi görünen erkekler için kullanılan neredeyse tek kelime. Oysa bu konu çok daha derin ve geniş. Öncelikle bu konudaki yaygın yanlışları düzeltmek ve  trans cinsiyet kavramlarını yerine oturtmakla başlayayım istedim.  
 
 
Travesti: Karşı cinsin giyim ve davranış tarzını benimseyen ve uygulayan kimse. Bu kişi kadın gibi giyinen bir erkek veya erkek gibi giyinen bir kadın olabilir.
 
Cross-dresser: Aslında travesti ile eş anlamlı bir kelime. Karşı cins gibi giyinen anlamına geliyor. Heteroseksüel, karşı cinsin giyim şeklini benimseyen ama aynı zamanda karşı cinsi beğenen ve taklit eden ancak bunu fetişizm boyutunda yaşamayan kişiler için kullanılıyor. Esasen 1970'lerdeki cinsel devrim sırasında travesti olarak nitelenmekten hoşlanmayan ve kendilerini tanımlamak için yeni bir kelime arayan kesim tarafından ortaya konmuş bir kavram.
 
Travestik fetişizm: Karşı cinsin giyim ve tarzından ve onu taklit etmekten, tekrarlayan ve süreklilik gösteren, cinsel ve erotik bir zevk alan kişilere konulan psikiyatrik teşhis. Transseksüellikten bağımsız ayrı bir psikiyatrik vaka.
 
Transseksüel: Doğduğunda sahip olduğu bedenin cinsiyeti ile uyumlu olmayan bir psikolojiye veya ruha sahip olan kimse. Bu kişiler hissettikleri cinsiyetle yaşamak ve kabul görmek arzusundadırlar. Cinsel kimlik bozukluğu konusunda psikiyatrik destek alınması ve bir teşhis konulmasının ardından cinsiyet değiştirme operasyonu geçirebilir ya da operasyon geçirmeden hayatlarını sürdürebilirler.
 
Androjen: Toplumun tipik cinsiyet kavramlarına uymayan kimse.  Doğumundaki cinsiyetten bağımsız olarak fiziksel veya psikolojik  cinsiyet belirtileri göstermemek veya her iki cinsin özelliklerini birden göstermek. Bir cinsin tipik eğilimlerine sahip olmamak. Cinsiyetsizlik.
 
Biseksüel: Kadın ve erkek cinsiyet karakteristikleri arasında devamlı gidip gelen, hissettiği cinsel role girebilen kimse.
 
Hermafrodit*: Hem erkek hem de dişi cinsel organlarına birden sahip olanları anlatan bir kavram. Çift cinsiyetli.
 
*Tamamen biyolojik bir durumdur, trans cinsiyet kavramlarının içinde sözünü etmemin tek sebebi bu yanlışı ortaya koymaktır.
 
Temel kavramları yerine oturtmak bu konunun iyi anlaşılması için kaçınılmaz bir gereksinim. Şimdilik trans cinsiyet konusunu burada bırakmak istiyorum ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bu kişilerin toplum tarafından dışlanması sonucu bir kısmının kendini hiç dışa vuramadığını ve mutsuz bir hayat sürmek zorunda kaldığını, bir kısmının son derece zor şartlar altında yaşadığını, bir kısmının ise başka seçeneği kalmadığı için seks işçisi olarak çalıştığını unutmamak gerek. Her insan gibi bu kişilerin de normal bir yaşantıyı ve mutluluğu hak ettiğini düşünerek son bir soru sormak istiyorum: Ya  çocuğunuz, kardeşiniz veya çok sevdiğiniz bir arkadaşınız bir trans cinsiyet sorunu yaşıyorsa? Lütfen tüm farklılıklara bu gözle bakmayı öğrenelim.
 
Sevgiler, Melissa
 
 
 
 
 


16 Eylül 2014 Salı

İtaat etmenin sıradışı yolları

 
Merhabalar,
 
Dün gece uyku tutmayınca kafama bir sürü garip düşünce üşüştü, bunlardan biri de itaat etmenin farklı yolları oldu... 

İtaat etmenin daha az alışıldık yolları da var. Diğer bir deyişle sub yaşam tarzının bazı alt türleri bunlar. Forced feminization, sissification, public humiliation ve cuckoldry. Yani zorla kadınsılaştırma, kız kardeşleştirme, aleni aşağılama, sadakatsizlik ve zina severleştirme. Türkçe karşılıklarının bile tam oturmamış olmasından da anlaşılıyor ki bu alt türler daha az ortalıkta görünüyor. Bu daha nadir tercih edildiklerinden de olabilir, tepki görmesinden çekinildiği için bastırılıp, açıkça ifade edilmediklerinden de...


Başlıklara tek tek bakacak olursak:

Forced feminization: Bir sahibenin emri altındaki bir erkek köleye uygulanan, cinsiyet değiştirme oyunudur. Bu oyuna karşı cinsin kıyafetlerinin giydirilmesi, zaman zaman makyaj, manikür, pedikür yapılması da dahildir. Feminen davranışlar konusunda eğitim vermek ve köleyi erkeksilikten uzaklaştırmak amaçlanmaktadır. Köleye bir kadın ismi takılması da yaygındır. Bu uygulamalarda strap-on kullanılması, kölenin sahibeye anal ve oral hizmet vermesi beklenebilir. Hatta başka erkeklere hizmet vermesi dahi istenebilir. Orgazm kontrolü de, ki bunun için genelde bir bekaret kemeri kullanılır, yaygındır. Buradaki amaç erkeğin, maskülen tavırlarının kırılması ve kölenin edilgenliğinin pekiştirilmesidir.

Sissification: Aslında forced feminization uygulamasının bir yan ürünüdür. Erotik bir aşağılama yöntemidir. Erkek kölenin kadın kıyafetleriyle hizmet etmesi sağlanır. Genellikle tüm ev işleri köle tarafından bu şekilde yapılır. Klasik kostüm seksi hizmetçi kıyafetidir. "Sissy" kavramı kadınsı, efemine, geleneksel erkek kavramının dışında kalan erkekler için kullanılan bir terimdir. Tam tersi durumlar için yani erkeksi kadınlar için de "Tomboy" kavramı kullanılır.

Public humiliation: Topluluk içerisinde, açık alanlarda kölenin edilgenliğinin ve sahipli olduğunun vurgulanması ve farklı giyim tarzı, emre itaat gibi bazı uygulamalarla kölenin bu ortamlarda aşağılanmasıdır. En basit örneği sosyal paylaşım sitelerinde bir köleden sayfasında sahibesinin kim olduğunu belirtmesi, sahibenin arzusuna göre, yazı veya fotoğraflar paylaşmasıdır. Böylece köle,  sanal topluluk içinde sahibesi tarafından aşağılanma yoluyla  edilgenliğinden duyduğu memnuniyetin anlaşılmasını sağlar.


Cuckoldry: Standart toplumsal normlarda eşin aldatılması kabul edilemez olsa da burada eşin veya sahibenin paylaşılması, eşin veya sahibenin cinsel anlamda "başkalarına ulaşılabilir" ancak "kişiye yasak" olması ve kişinin bundan zevk alması durumudur. Zaman zaman kişinin, eşinin veya sahibesinin başkalarıyla cinsel ilişkisine tanık olmak zorunda bırakılması, hatta bu sırada bazı hizmetleri yerine getirmesinin beklenmesi şeklinde uygulanmaktadır.

Bu uygulamalar ayrı ayrı veya birbirini destekleyecek şekilde bir arada kullanılabilmektedir. Yöntem olarak ayak, ayakkabı ve naylon fetişi olan ve sub eğilimli erkeklere uygundur.



Daha önce de defalarca söylediğim gibi farklı eğilimleri olan ve bunları kimseye zarar vermeden yaşayan kişilere karşı yapılabilecek en kötü şey, ayrımcılık ve dışlamadır. Bu, bir insana yaşam alanı ve söz hakkı bırakmamak ve onu, bir nevi ölüme terk etmekle aynı şeydir. Farklılıklar hayatımıza renk getirir ve onu zenginleştirir. 
Önemli olan   kendi özgürlüğümüzün sınırının, başkasının özgürlüğüne müdahale  etmeye başladığımız yere kadar olduğunun bilincinde olmak ve hepimizin insan olduğunu unutmamaktır.

Sevgiler, Melissa




3 Eylül 2014 Çarşamba

Kölelere Tavsiyeler

Merhabalar,
 
Topuklu ayakkabı fetişim ve biraz da teşhircilik merakım, BDSM benim yaşam tarzım olmasa da,  çok sayıda köle adayı ile tanışmama vesile oldu. Söz konusu köle adayları olunca kendimi bu konuda bir şeyler yazmak zorunda hissettim.
 
Kendini kadınların karşısında edilgen hisseden, erkek olduğu için kadının yanında alt sınıftan olduğuna inanan ve tam bir teslimiyet duygusuyla sahibesine hürmet ve hizmet etmek isteyen köle adayları için tavsiyeler başlıyor...
 
 
 
Görgü ve terbiye: İster sanal ortamda ister gerçek hayatta kimse saygısız, düşüncesiz ve görgüsüz tavırlardan hoşlanmaz. Bir köle adayı olarak kendinizi gösterebilmek için bu konu ilk önceliğiniz olmalıdır. Kendinizi mutlaka geliştirin.
 
Temizlik ve bakımlılık: Temiz, bakımlı ve düzgün giyimli olmak her zaman önemlidir. Sahibenizin saç, sakal, kıyafet vb. konularda  size uygun gördüğü tarzı benimsemeniz tavsiye edilir.
 
Teslimiyet ve itaat: Köle adaylarının aklından çıkarmaması gereken bir konu da kölelik hizmeti sırasında yapılan her şeyin Sahibenin mutluluğu ve rahatı için yapılıyor olduğudur. Köle için yapılan bir şey yoktur. Sahibe her şeyin en iyisini hak eder ve köleden bekler. Söz konusu hizmet sırasında Sahibeye tam bir teslimiyet ve itaat şarttır.
 
Masaj: Her köle adayının olmazsa olmazıdır. Neredeyse tüm sahibelerin beklediği bir hizmettir. Ciddi anlamda masaj bilgisi her zaman tercih sebebidir.
 
Ev İşleri: Köle adaylarının temizlik, çamaşır, bulaşık gibi konularda bilgi sahibi olması beklenir.
 
Yemek: Köle adaylarında en aranan özelliklerden biri de iyi birer aşçı olmalarıdır. Yemek yapmayı bilmenin yanı sıra, sofra adabı ve sunum konularına da hakimiyet önemlidir.
 
Tamirat İşleri: Bu, köle adaylarının bilgi sahibi olması gereken bir diğer konudur. Köle dururken eve tamirci çağırılmaz.
 
Güzellik ve bakım hizmetleri: Köle adaylarının makyaj, ağda, manikür ve pedikür konularında bilgi sahibi olmaları şarttır.
 
Alışveriş: Köle adaylarının kadına özel alışveriş konularında Sahibelerine sunabileceği pek çok hizmet vardır. Giyim, ayakkabı, güzellik ve bakım ürünleri konusunda zevk ve bilgi sahibi olan bir köle Sahibe tarafından alışverişe rahatlıkla gönderilebilir.
 
Maddi durum: Bu sahibeden sahibeye değişebilir. Çoğu sahibe kendi kazancı ile geçinir ve kölesine bakar. Köle sebep olduğu harcamalar konusunda dikkatli olmalıdır. Bazı sahibeler kölelerinden bir saygı ifadesi olarak maddi değeri olan hediyeler bekleyebilir. Profesyonel hizmet veren sahibeler bunun maddi karşılığının ödenmesini bekler.
 
 
 
Kısaca özetlemek gerekirse ister sanal, ister gerçek hayatta olsun bir köle adayının Sahibesi için yaşamaya ve ona hizmet etmeye hazırlıklı olması gerekir.
 
İşte böyle... Köle adaylarına yardımcı olabileceğini düşündüğüm bazı bilgileri derlemeye çalıştım. Her zaman olduğu gibi, başkalarına zarar vermediği sürece kişisel tercihlerin  özgür olması gerektiğine olan inancımı tekrarlıyor ve bir sonraki yazımda buluşmak üzere diyorum.
 
Sevgiler, Melissa
 
 
 
 

15 Ağustos 2014 Cuma

Naylon

Merhabalar,
 
Mevsimin değişmesine az kaldı, sıcaklar yavaş yavaş azalacak ve biz kadınların naylon çorap savaşları başlayacak. Belki bu yüzdendir ki aklıma naylon çorap fetişizmi takıldı.
 
Külotlu çorap veya jartiyer çorabı fetişi çocuklukta veya ergenlikte başlar deniliyor. Genellikle büyüme çağlarında yakın olunan, rol model olarak görülen kişilerin (anne, teyze, öğretmen, komşu gibi) giydiği naylon çoraba ilgi duyulmasıyla  ilk olarak kendini belli ediyor.
 
Bir tür parafili yani nesne fetişi. Ancak ayak ve ayakkabı fetişizmi, röntgencilik, edilgenlik ve cross-dressing (karşı cinsin giysilerini giymek) ile yakın ilişki içinde olan bir fetiş. Tezahürleri arasında;
 
  • Naylon çorap giyenlerin bacak ve ayaklarını izlemek.
 
  • Cinsel ilişki sırasında partnerinin naylon çorap giymesinden keyif almak  ve naylon çoraba odaklanmak.
 
  • Naylon çorapla bağlanmak veya partnerini bağlamak.
 
  • Kullanılmış veya yeni, naylon çorap satın almak ve biriktirmek.

  • Naylon çoraba dokunmak, koklamak, tatmak ve çorap kullanarak kendini tatmin etmek.
 
  • Naylon çoraba odaklı pornografik materyal toplamak ve izlemek.
 
  • Naylon çorap giymeyi istemek, gizli olarak giymek ve bundan cinsel bir keyif almak.
 
Naylon çorabın kaygan dokusu, parlaklığı ve sağladığı pürüzsüz görünüm kadınlar için olduğu kadar erkekler için de cazip anlaşıldığı üzere. Erkekler hem bizlerin üzerinde hem de zaman zaman kendi üzerlerinde bu estetik aksesuarı görmekten keyif alabiliyorlar. Yapılan araştırmalar sonucu erkeklerin %10'u (ki bu anketlerde dürüst olanların oranı) internet ortamından alışverişin yaygınlaşması sayesinde hayatlarında en az bir kez naylon çorap giymeyi denemişler. Erkek giyiminde kullanılan kaba ve sert materyallere karşı naylon çorabın cazibesine daha fazla dayanamamış olmaları bence normal.
 
Biz çorap giymeye devam edeceğiz ve bu da erkeklerin hoşuna gitmeye devam edecek gibi görünüyor. Bırakın isteyen istediğini giysin, beğendiği giyim tarzını görmekten keyif alsın. En önemlisi insanlığımızı unutmadan, birimizin önem verdiği konulara diğerimizin de anlayışla yaklaşması gerektiğini bilerek yaşayalım.
 
Sevgiler,
Melissa 
 
 
 
 
 
 
 

31 Temmuz 2014 Perşembe

Matriark (Anaerkil)

Merhabalar,
 
 
Son günlerde aklıma,  kadınların neden yüzyıllardır baskı altında tutulmaya çalışıldığı sorusu takıldı. Bu konuda bazı okuduklarımı ve kendi fikirlerimi paylaşmak istedim.
 
Biliyorsunuz eski dönemlerden günümüze dek anaerkil topluluklar var olmaya devam etmişler. Bu tür topluluklarda güç kadınlarda, özellikle de annelerde toplanır. Topluluğun başında genellikle en yaşlı anne vardır. Kadın egemenliğinde olan  böyle sosyal yapılar, Ortadoğu'dan Afrika'ya, Güney Amerika'dan Uzakdoğu'ya pek çok yerde var olmuştur. Çoklu tanrıça kavramı zamanla kendini tek tanrılı ve erkek egemen yapılara bırakmış olsa da dünyanın farklı bölgelerinde bu sosyal yapı sürmektedir.

 
 
Kadınların, erkeklere karşı cinsel üstünlükleri, doğurma yetileri, duygusal yoğunlukları, farklı zihin yapıları ve altıncı hislerinin gücü her zaman erkeklerde  korku yaratmıştır. Erkeklerin, kadını, pasifleştirme, kapalı kapılar ardında kalmasını sağlama, toplumsal yapının mümkün olduğunca dışında bırakma çabaları  özgüvensizliklerinden ve gücü sadece kendi ellerinde tutabilme arzularından kaynaklanmaktadır.

Ancak her şeye rağmen günümüzde kadın egemen bir  toplumda yaşamadığımızı sanıyorsanız, aldanıyorsunuz derim. Bu konuda size tek bir kelimeyle ipucu vereceğim: "anne".
 
Hepimizi yetiştiren, büyüten, dünyayı ve insanları  bize anlatan, kendi görüş ve fikirlerini bize aşılayan, bir anne değil miydi? Yani bir kadın... Kadınların doğurduğu ve yetiştirdiği erkekler ve kadınlardan oluşan bir toplumda sizce egemenlik hangi cinse daha yakındır?

Kadın erkek arasındaki mücadele ve egemenlik savaşı her zaman olduğu gibi sürmeye devam edecek gibi görünüyor. Bence açıkça ifade edilmese veya yalanlansa da erkekler kadınlara çoktan teslim olmuş durumdalar. Diğer yandan içten içe bu fikri  sevdikleri de söylenebilir. İşin doğrusu bir erkek için anneden daha değerli ne olabilir ki? Ancak zamanla, bir sevgili veya eş, yani müstakbel çocuklarının annesi, kendi annesinin yerini alacaktır.

Bu gerçekleri gözardı edip kendinizi kandırmayın beyler, kadınların egemenliği devam ediyor. Bu arada sevgili bayan arkadaşlarım, lütfen biz de  hükmetmenin getirdiği sorumlulukları hafife almayalım...

Sevgiler,
Melissa




 

17 Temmuz 2014 Perşembe

Kadınlar için Porno

Merhaba,
 
 
Dün gece aklıma takılan bir konuyu biraz araştırdım ve bulduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
 
Bilindiği gibi porno endüstrisi büyük oranda erkekler tarafından yürütülüyor ve erkekler için üretim yapıyor. Peki biz kadınlar bu konuda ne düşünüyoruz? Bulabildiğim kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla  kadınların bu konuda kafası biraz karışık, sosyal ve politik açılardan doğru buldukları şeyler ile cinsel açıdan cazip buldukları şeyler beyinlerinde her zaman uyuşmuyor. Bir tür paradoks içindeler.
 
 
 
Porno konusunda iki tip kadın davranışı var gibi görünüyor. Porno ile ilgilenmeyenler ve ana akım denilen yani yaygın biçimde erkekler için üretilen materyalden keyif alanlar. Bir üçüncü kesim ise feminist porno adı verilen ve nispeten yeni olan, kadınların kadınlar için ürettikleri ve zihinlerinde paradoks yaratmadan keyif alabilecekleri bir porno türüne ilgi duyuyorlar.
 
 
Yapılan bazı araştırmalarda erkekler için üretilen porno materyalinden keyif alan kadınların, daha erkeksi bir zihin yapısına sahip oldukları, cinsel olarak iki rolü de üstlenebildikleri, sosyal yaşantıda ise  daha agresif ve risk almayı seven bir tarza sahip oldukları fark edilmiş.
 
 
İki binli yıllardan itibaren kadınların pornoya bakışının yavaş da olsa değiştiği ve bu konuya eskisinden daha sıcak baktıkları söyleniyor. Çoğu kadının pornoyu bir stres atma aracı olarak algıladığı da ilginç bir başka gerçek.
 
 
Ben çeşitlilikten zarar geleceğini düşünen biri değilim. Ne amaçla kullanılırsa kullanılsın, kimler tarafından, kimler için üretilirse üretilsin porno endüstrisinin bir ihtiyaçtan doğduğunu unutmamak gerek. Temel etik ve ahlaki kurallara uyulduğu sürece -ki bu gerçekten önemli-  herkesin ihtiyacına uygun üretim yapmak doğru bir yaklaşım olacaktır.
 
Kendimle ilgili bir gerçeği de paylaşayım; ben ana akım pornodan rahatsız değilim. Tabi ki bazı eleştirilerim oluyor zaman zaman ancak piyasada çok fazla materyal var ve çeşitlilik arttığı sürece herkese uygun ürünler var olmaya devam edecektir diye düşünüyorum.
 
Not: Bu arada konuyla ilgisiz ama erkekler için üretilen külotlu çoraplar piyasada yaygınlaşıyor, adına da mantyhose deniliyor,  ilgilenenlere duyurulur. Size ilginç bir de  link vereyim: http://www.pantysvoormannen.be/
 
 
 
 
 
 

15 Temmuz 2014 Salı

BDSM - LGBT

Merhaba,
 
Bu kez aklıma takılan bir konudan çok, bilinç düzeyimizi ve farkındalığımızı arttırmak adına bazı terimlerden bahsetmek istedim. Bu terimler BDSM ve LGBT.
 
BDSM yani Bondage, Discipline, Sadism, Masochism, Türkçe karşılıkları tam oturmasa da Esaret, Terbiye, Sadizm ve Mazoşizm olarak kabul edilebilir. BDSM, iki yetişkinin aralarında her ikisinin de rızasıyla gerçekleştirdiği erotik eylemlerin -ki bunların içinde hakimiyet-boyun eğme, kısıtlama ve rol yapma başlıcalarıdır- tamamına verilen kısaltma isimdir. Genellikle partnerlerden biri hakim taraf diğeri ise boyun eğen taraftır. Güç dengesi hakim tarafın lehinedir. Hakim taraf (efendi, sahibe) boyun eğen tarafa (köle, köpek) fiziksel veya zihinsel kısıtlar ve yaptırımlar uygular. Her iki taraf da paylaşılanlardan cinsel bir haz duyar. Bu tür ilişkilerde, aklı başında olmak, güvenlik tedbirlerini almak ve iki tarafın da rızasının olması, yerine getirilmesi gereken en önemli şartlardır. Genellikle sıkıntılı durumların oluşmaması için,  eyleme ara vermek veya eylemi durdurmak üzere baştan ayarlanmış bir güvenli kelime veya eylem belirlenir. Kişiler ya efendi rolü ya köle rolü ya da değişken (switch) roller üstlenebilirler. Aşağıda, BDSM kısaltmasında bulunan kelimelerin değişik şekillerde bir araya gelmesiyle oluşan farklı anlamları görebilirsiniz.
 
 
 
 
 
 
BDSM tarihi MÖ 900'lere kadar uzanmaktadır. Sümerler ve Akadlardan kalan tabletlerde bu tür eylemlere ait çizimler bulunmuştur. En yaygın olarak kullanılan BDSM sembolü triskellion adı verilen ve resimde görülen dairesel şekildir.
 
  
 
 
LGBT ise, lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. 1990'lardan beri kullanılmaktadır. LGBT kuruluşları, bu başlık altında toplanan ve farklı cinsel kimliklere ve eğilimlere sahip bireylerin haklarını savunmak ve toplumsal farkındalığı arttırmak gibi bir misyon üstlenmiş durumdadır. Bilinen sembolleri, gökkuşağı renklerini içeren bir bayraktır.
 
 
Bu iki kısaltmanın ortak  noktası toplum tarafından dışlanan, kabul görmeyen ve istenmeyen azınlıkları veya eylemleri temsil ediyor olmaları. Cinsel kimlikleri ve cinsel tercihleri ne olursa olsun insanlardan bahsediyoruz ve her insanın  temel hak ve ihtiyaçları var.  Günün birinde  çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın, bir akrabamızın,  çocuğumuzun ve hatta samimiyetle içimize baktığımızda kendimizin bile, farklı tercihleri olduğunu görebiliriz. Bu, insan olarak kimsenin değerini değiştirmez. Bu bilinçle yaşandığı sürece toplumlar daha güçlü ve sağlıklı olacaktır diye düşünüyorum.
 
Sevgiler, Melissa
 
 
 
 
 
 
 
 

10 Temmuz 2014 Perşembe

Halhal

Merhaba,
 
Bu kez ayrılığımız çok kısa sürdü. Sebep: biraz vaktim vardı ve aklıma bir kaç konu birden takıldı. Bu kez aklımdaki bir kavram veya terim değil bir obje; "Halhal"
 
 
Yaz mevsiminde olduğumuz için mi yoksa ben çok sevdiğim için mi bilinmez halhal hakkında yazmak istedim. Bu arada merak eden olursa diye söyleyeyim, resimdeki ayak bana aittir.
 
 
 
 
Halhal hepinizin bildiği gibi kadınlar tarafından ayak bileğine takılan bir aksesuar. Gümüş, altın ve deriden yapılanları mevcut, taşlı, boncuklu ve zilli olanları da var. Özellikle Hint ve Eski Mısır kültürlerinde çok yaygın şekilde kullanılmış. Tarihi milattan binlerce yıl önceye dayanıyor. Küçük çanları veya zilleri olan türlerinin, ilk olarak,  bir kadının yaklaşmakta olduğu anlaşılsın diye ortaya çıktığı söyleniyor. Hint kültüründe her iki ayak bileğine de birbirinin aynı olan bir çift halhal takmak daha yaygın. Batı kültürlerinde tanınması ve yaygınlaşması son yüzyıl içinde olmuş. Son yıllarda deri olanlarının erkekler tarafından da kullanmaya başlandığını biliyoruz.
 
Çok değişik türleri var. Bir ayak parmağına takılarak ayağın üzerinden bileğe ulaşanları var mesela. Eskiden kullanılan değişik bir türü de iki ayrı bilekteki halhalların birbirine bir zincirle bağlanması ile oluşturulanı. Bir nevi kelepçe! Kullanılma amacı ise  ancak küçük adımlar atılmasına izin vererek daha feminen bir yürüyüş şekli sağlaması.
 
Benim fikrime gelecek olursak, harika bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Dişiliği bu kadar iyi vurgulayan az aksesuar vardır sanırım. Çok dikkat çekici, fark yaratan ve seksi bir takı. Ancak neyle ve nasıl kullandığınız çok önemli. Doğru olmayan şekillerde kullanılması çok itici ve basit bir görünüm de oluşturabiliyor, aman dikkat!
 
Sevgiler, Melissa 
 
 

9 Temmuz 2014 Çarşamba

MILF

Merhabalar,
 
 
Bu kez aklıma takılan terim "MILF". Mutlaka duymuşsunuzdur bu argo pornografik terimi. İngilizce açılımı "mother i'd like to f.ck" yani "s.k.lesi anne". Burada anneden kasıt olgunluk, yanlış anlaşılmasın. Biraz açık saçık bir ifade oldu, kusura bakmazsınız umarım. İşin aslı bu.   Sinema filmleri altyazılarındaki küfür çevirileri gibi olsun istemedim.
 
Terim, cinsel cazibesi yüksek, seksi ve arzu uyandıran, 40-50 yaşlarındaki kadını tanımlamak için kullanılıyor.
 
 
 
Bu terim ilk olarak 1990'larda internet ortamındaki haber gruplarında kullanılmaya başlanmış. Terimi popüler yapan ise 1999 yapımı "American Pie - Amerikan Pastası" filmi.
 
Bu terime benzeyen bir diğer terim ise "Cougar", yani kugar. Kedigillerden vahşi bir hayvan. Bu terim de 35-45 yaşları arasında kendinden küçük erkeklerle cinsel birliktelik yaşayan arzulu kadınlar için kullanılıyor. Terimin ilk olarak Kanada'da ortaya çıktığı söyleniyor.
 
Bazı erkeklerin olgun kadınlara daha çok ilgi duyduğu da bir başka gerçek. Anililagnia genç erkeklerin kendinden yaşlı kadınlara cinsel ilgi duyması anlamında kullanılan Eski Yunanca bir terim. Olgun kadınlarda erkeklere çekici gelen özelliklerin başında bağımsızlık ve güç geliyor. Daha sonra da tecrübe ve anlayış. Yani işin aslı erkekler bağımsız, güçlü, tecrübeli ve sahiplenici kadınları yaşlarına rağmen tercih ediyor.
 
Bu nereden aklıma takıldı derseniz, sanırım kendi yaşımla ilgili. Bildiğiniz üzere 1977 doğumluyum, yani 37 yaşındayım. Ama beni sosyal medyada takip edenler bilirler, hala yüksek topuklu ayakkabılardan, kısa etek ve taytlardan vs. vazgeçmeyenlerdenim. Açıkçası arkadaş çevremde bunun esprisini uzun süredir yapıyoruz.
 
Her zaman olduğu gibi herkesin dilediğini yaşamakta özgür olduğu bir toplum hayal ettiğimi tekrarlamalıyım. Kimin kiminle birlikte olduğu sadece onları ilgilendiren bir meseledir. Bunu böyle bırakmak herkesin mutluluğu için daha iyidir diye düşünüyorum.
 
Bir başka konuda buluşana dek sevgiler,
 
Melissa
 
 


23 Mayıs 2014 Cuma

Conchita Wurst


Merhabalar,
 
Bir süredir aklıma takılan bir konuyla daha klavye başındayım. Eurovision 2014. Çocukluğumuzda heyecanı bir hafta öncesinden başlardı. Gazeteler puan çizelgeleri verirdi. Ailece oturulur göz kırpmadan seyredilirdi. Son yıllarda hala devam edip etmediğinden bile haberim yoktu diyebilirim.
 
Bu sene vaktim uygun düştü ve yıllar sonra tekrar ekran başına geçtim. İyi ki de geçmişim. Yarışmayı kazanan şarkıcı üzerinde düşünülmesi gereken bir konunun farkına varmama sebep oldu.
 
Conchita Wurst, Avusturyalı ve 1988 doğumlu. Bu sakallı kadın karakterini 2011'de yaratmış. Amacı da kendi ifadesiyle "Farklı görünene tolerans için bir çağrı".
 
 
 
 
Wurst, Almanca sosis demek. Bu takma soyadını almasının sebebi bir Alman deyimiymiş. "Das ist mir doch alles wurst", yani "Bana göre her şey aynı".
 
Açıkçası görüntüsü gerçekten çok ilgi çekti. En az o kadar da tepki... ancak amacına da ulaştı; hayır, Eurovision birincisi olmak değil, farklı olana karşı anlayış  gösterilmesi konusunda  bir farkındalık yaratmak.
 
Görüntü bana da garip geldi, yadırgadım, ancak bu tür konularda düşüncemizin hep aynı olması gerektiğini düşünüyorum: öncelikle o bir insan.
 
Bir insan olduğu için de sizin ve benim kadar yaşamaya hakkı var. Tabii yaşarken de kendi bildiğini yapmaya ve söylemeye...
 
Bakın biz kadınlara, ne istersek giyebiliyoruz, ceketiyle, pantolonuyla, ayakkabısıyla hatta kravatıyla tam bir erkek gibi işe gidiyoruz, sokakta dolaşıyoruz.Kimse de dönüp "bu nedir" demiyor. Diyelim birisi evinde kontrollü ve kapalı bir ortamda  yılan besliyor ve bundan çok keyif alıyor, mutlu oluyor, bu insanı eleştirmeli ve dışlamalı mıyız?  Açıkçası otobüste yanıma ağzı bozuk, kaba, saygısız biri oturacağına, efendi, kibar ve saygılı ancak "farklı" birinin oturmasını tercih ederim.
 
Herkesin kendi tercihleri var ve diğerlerinin haklarına saygılı olduğu sürece, kimsenin farklı olduğu için diğerini dışlamaya, suçlamaya, cezalandırmaya kalkmaya hakkı yok.
 
Unutmayın, Conchita bizim kardeşimiz, çocuğumuz veya en yakın çocukluk arkadaşlarımızdan biri de olabilirdi. Onu önce insan olarak sevdikten sonra giyimi, zevkleri, cinsel tercihi gibi konularda eleştirmeden kabullenmemiz çok daha kolay olmaz mıydı?
 
O yüzden bence herkesi önce insan olarak sevmeli ve sonra da  farklılıklarının, insani değerlerinin yanında ne kadar önemsiz olduğunu   görmeye ve bunları  kabullenmeye  alışmalıyız.
 
Umarım daha sık yazabilirim,
 
Sevgiler, Melissa...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

15 Ocak 2014 Çarşamba

Femme Fatale

Merhaba,
 
 
Bu gece de aklıma femme fatale deyimi takıldı. Biraz tarihçesini karıştırayım dedim bakın karşıma neler çıktı.
 
Bildiğiniz gibi deyim Fransızca. Karşılığı ölümcül kadın. Ama, gizemli ve dayanılmaz, aşığını karşı konulmaz bir arzuyla kendine bağlayan ve onu içinden çıkılmaz, tehlikeli ve bazen de ölümcül durumlara sokan kadın anlamında kullanılıyor.
 
Tüm kültürlerin tarihinde ve mitolojisinde böyle kadınlara rastlamak mümkün. Ortaçağda genellikle evli olmadan ilişkiye giren kadınlar için kullanılmış.
 
1800'lerde romantik dönemde bu deyim kadının kötü değil tam tersine en iyi özelliklerine vurgu yapmak için kullanılmış.
 
19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ise daha çok modaya işaret eden bir deyim olmuş.
 
Sinema, tiyatro ve edebiyatta her zaman femme fatale karakterler olmuş. Bu karakterler genelde anti kahraman olarak rol almışlar ama kahraman oldukları eserler de var.
 
Femme fatale'den bahsederken meşhur kadın gizli ajan Mata Hari'den söz etmeden  de olmaz. Mata Hari ajanlığı sırasında hemen hemen sürekli dişiliğini kullanmış.
 
  
 
 
Geleneksel bakış açısından femme fatele kadın, seksi dişi vampir olarak görülmekte. Meşhur yazar Rudyard Kipling ressam  Philip Burne-Jones'un bir resminden esinlenerek yazdığı şiirinde bundan bahsediyor. 1915'te bu şiirden esinlenerek çekilen bir film bahanesiyle femme fatal'in Amerikan argosunda karşılığı vamp olarak yerleşmiş. Vamp yani vampirin kısaltılmışı.



 
Pek çok felsefeci ve sosyolog, bu kadın tipinin cinsiyet alanında kadınların üstünlüğünü ve erkekler tarafından kabul ettirilmeye çalışılan geleneksel kadın tipine başkaldıran özgür kadını temsil ettiğini düşünüyor. Erkekler içinse yine korkulan ve gizlice arzu duyulan kadın tipi bu aslında. Ben de kesinlikle bu kanıdayım.

Aklıma takılacak yeni bir fikirde buluşana dek sevgiler, Melissa.

10 Ocak 2014 Cuma

Succubus

Merhabalar,
 
Çok ayrı kaldım sizlerden, farkındayım. Bilmem siz yazılarımı hiç özlediniz mi?
 
Aklıma takılan konulardan bahsediyorduk. Bu da geçenlerde aklıma takıldı. Bilmem succubus kelimesini hiç duydunuz mu?
 
 
 
Bu orta çağdan günümüze dek gelmiş bir kavram. Genelde rüyalarda görülen seksi ve kışkırtıcı bir kadın kılığına girmiş dişi şeytan veya doğa üstü varlık anlamında kullanılan bir sözcük. Erkekleri baştan çıkarıp, onlara istediği her şeyi yaptıran ve zaman zaman kurbanını ölüme kadar götüren bir varlık.
 
Günümüzde filmler, kitaplar, şarkılar ve bilgisayar oyunlarında hala kullanılan bir karakter.
 
Nereden aklına geliyor böyle şeyler dediğinizi duyar gibiyim. Böyle bir varlığı hayal edip, folklorik kültüre kazandırmak olsa olsa erkeklerin işidir diye düşündüğümü fark ettim bu sözcükle uğraşırken.
 
Erkeklerin fiziksel güç hariç diğer pek çok konuda kadınlardan çekindiklerini daha önce de konuşmuştuk. Bu korkunun sonucu böyle bir varlığı hayal etmiş olabilirler gibi geldi bana...
 
Diğer yandan erkeklerin sürekli yaşadıkları bir gerçeği de yansıtıyor sanki... Yani bir kadının çekim alanına girip, o güce kapılıp, geri kalan hayatını boş veren, adeta köle haline gelen ve o kadından ayrıldığında ise ölmekten beter duruma düşen çok erkek vardır hayatta.
 
Ayrıca böylesi bir cazibeye bedeli ne olursa olsun hayır demeyecek çok erkek de olsa gerek.
 
Kısacası, kadınlığının gücünün farkında olan ve bu gücü kullanmayı bilen kadınlardan hep korkulmuştur.
 
Benim fikrime göre bu tür bir varlığı olsa olsa erkekler hayal etmiştir, kah korkularına, kah arzularına yenik düşerek böyle bir hayal ürününü ortaya çıkarmış olmaları çok büyük ihtimal.
 
Arayı bu kadar uzatmamak dileğiyle,
Sevgiler, Melissa