4 Mart 2013 Pazartesi

İnsanlık

Tekrardan merhaba,

Blogumun adını değiştirdim. Aslında bu tamamen blog cahili olmamdan kaynaklanıyor. Açıklama ile blog adını karıştırmışım.

Bu sabah artık benim de bir blogum var diye düşünerek uyandım. Ne kadar garip? İnsanın hayatına anlam katan yeni şeylere ihtiyacı var. Bunu farketmeden yapıyoruz hayatımız boyunca. Ben 24 yaşımdan beri zaman zaman depresyon ilaçları kullanmak zorunda kaldım. Depresyondan çıkmaya yaklaştığımda hep aynı davranışı sergilemeye başladığımı, kendimi hayata bağlayacak hobiler edindiğimi farkettim. Bu blog da sanırım bunun en son örneği.

Sabah kalktığımda kendimi biraz daha iyi hissettiğimi söylemiştim ya işte bu hissiyat hemen giyimime de yansıdı. Aylardır siyah, gri tonları ve kahverengi giydiğimi farkettim. Bu gün ise limon küfü bir gömlek ile koyu bordo bir mini etek giydim. Ama iş uygun ayakkabıya gelince farkettim ki böyle bir seçeneğim yok. Siyah işimi görür deyip giydim artık, ne yapayım. En azından yüksek topuklu, sivri burunlu, rugan bir ayakkabı seçtim. Saçlarımı at kuyruğu şeklinde topluyordum uzun zamandır. Onları da serbest bıraktım. Kendimi harika hissettim.

Bir blog ve parlayan güneş bu kadar fark yaratabiliyor insanın üzerinde. Ofise girdiğimde ise  insanlar bendeki değişikliği hemen farkettiler. Ancak tepkileri farklı oldu.

Aslında düşünmek için blog sayfama dönmeme bu sebep oldu. Ofisteki kızlardan (kızlar dediğime bakmayın çoğu  yolun yarısına yakın, bazıları ise yarısını geçmiş kadınlar)  bir kısmının benim için gerçekten sevindiğini hissedebildim. Bir kısmının ise benim siyahlar ve griler içindeki halimi görmeyi tercih ettiğini anladım. Biri çıkıp "ooo melissacığım çok frapan olmuşsun aman kendine dikkat et başına birey gelmesin" dedi. Aslında o an "başına keşke bir şey gelse o. karı" dediğini duyar gibi oldum. Bir diğeri beni baştan ayağa süzdükten sonra "kız bu ne hal, ofisi birbirine mi katacaksın sen?" diye gevrek gevrek laf attı. Böyle durumlarda o deli tarafım bastırılamaz  bir isyana başlıyor ve çenemi ne kadar kapalı tutmaya çalışsam da bir delik bulup oradan kelimeler fırlıyor. Aniden "sen de  yarın böyle gel de beraber ofisin tozunu attıralım şeker" deyiverdim ama bu insanın benim patronlarımdan biri olduğu bir an sonra aklıma geldi.

Neyse ki sonradan ofise giren diğer bir patron, hoş bir iltifatla gönlümü aldı da içimde oluşan karanlık birden aydınlandı. Öfkem uçtu gitti.

İnsan olmanın ilk şartı etrafımızdaki diğerlerinin de insan olduğunu bir an bile unutmamaktır bence. İnsan narin bir varlıktır, mutluluk, umut, iyilik olmadan yaşamına devam edemez, etmeye kalkarsa da insanlığını yavaş yavaş yitirir.

Sevgiler, Melissa

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder