28 Mart 2013 Perşembe

Özgürlüğün yolu yalnızlıktan geçer

Merhaba,
 
Yazmayı özledim. Geçen akşam geç saatte denize karşı bir şeyler yudumlarken, yalnızlığımı hissettim ve düşündüm. Bahsettiğim yalnızlık, tamamen toplumdan soyutlanmak anlamında değil sadece birilerine karşı uzun süreli bağlılığın olamamasından bahsediyorum. Sosyal yaşantınıza devam ederken hiç bir bağlılığınızın olmaması durumu.
 
Ben otuz yaşımı geçeli bayağı oldu. Hiç evlenmedim, hatta kalkışmadım bile, altı aydan uzun süren ilişkim bir, iki tanedir. İlişki uzadıkça beklentiler değişiyor, beraber hayatı paylaşmak, birbirinin varlığından keyif almak insanlara yetmez oluyor. Sahiplenmek istiyor insanlar birbirini, bu da kısıtlamaları getiriyor. En sonunda da insanlar birlikteliklerinden ve hayattan keyif almayı bırakıp, bu sahiplenme duygusunun peşinden koşarken mutsuzluğa kapılıyorlar.
 
Özgürlüğü elinden alınan her canlı gibi mutsuzluk, insanı da içten içe kemirmeye başlıyor. Hayatını istediği gibi yaşayamamak, tercih yapamamak insanı renksizleştiriyor. İstediği gibi gitmeyen her şeyin sorumluluğu ilişkiye ve karşısındaki kişiye yükleniyor. İlişki bir prangaya, karşıdaki de gardiyana dönüşüyor.
 
Bunda kimsenin suçu yok, insan böyle bir yaratık. Yaradılışı gereği  uzun süreli birlikteliklere uygun değil. Yalnızlık bir nevi insanın kaderi aslında. Sosyal bir yaratık olan insanın, uzun süreli bağlılıklar söz konusu olduğunda düştüğü durum çok ironik.
 
Söz konusu özgürlük, kendi kimliğini ortaya koymak ve varlığını anlamlı kılmak olduğunda,  sanırım tek yol yalnızlıktan geçiyor.
 
Tüm yalnızlara sevgiler, Melissa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder